marsmed
  Ma gale
 

"Bağımsız İslami Öbekler Dayanışma Toplantısı"
(İslam ve Hayat) tarih 09.05.2012, 09:50 (UTC)
  "Bağımsız İslami Öbekler Dayanışma Toplantısı" yapıldı...

Ülke çapında örgütlü yapılardan bağımsız İslami kuruluşların ve Kur’an halklarının temsilcileri, 22 Nisan 2012 Pazar günü İstanbul’da tanışma ve dayanışma toplantısı düzenlediler. Ahmed Kalkan ve Mehmet Pamak’ın davetiyle yaklaşık 150 kişiyi bulan temsilcilerin katıldığı toplantıda gündem değerlendirmesinin yanı sıra, Müslümanların yaşanan süreçler karşısında nasıl bir duruş sergilemeleri gerektiği konusunda düşünce alış-verişi gerçekleştirildi. Toplantı, tanışıklıkların geliştirilmesi ve dayanışma zemininin oluşturulması hususunda da verimli oldu.

Türkiye'nin birçok il ve ilçesindeki İslami çalışma öbeklerinden temsilcilerin yanı sıra Almanya'dan da temsilcilerin katıldığı toplantıda, Müslümanların sorunları konuşuldu ve geleceğe dair umutlar dile getirildi. Oldukça verimli ve bereketli geçen toplantıda, sabah kahvaltısını müteakip öğleye kadarki birinci oturumda, önce Mevlüt Akbal, İslam kardeşliği konusundaki bazı ayetleri içeren Kur’an tilavetinde bulundu. Daha sonra Ahmed Kalkan, bu ayetlerin mealini verip, Müslümanların bir arada olmasının öneminden bahsetti ve kardeşlik hukukuna dair sorumluluklarımızı hatırlatan açıklamalar yaptı. Bu girişi müteakip Mehmet Pamak, bu çağrıyı yapmalarının gerekçesini ve amacını ortaya koyan bir açış konuşması yaptı.



Ülkede ve bölgede yaşanan değişim süreçlerine ve bu süreçlerin kimi Müslümanlar üzerindeki olumsuz etkilerine, “İslami Kuruluşlar” adı altında bildiriler yayınlayarak sistem içi değişime aktif destekçi konumuna gelen kimi tevhidi uyanış süreci öbeklerinin, giderek muhalif kimliklerini kaybedip edilgenleşerek AKP politikaları eksenli söylem ve eylemlere doğru kaymalarına ve buna rağmen, akredite ve medyatik olmaları sebebiyle, bilmeyen kitleler nezdinde, ülke çapında örgütsüz, lokal İslami yapıları da temsil konumunda görülmeleri vakıasına değinen Pamak, bu yanlış gidişe sessiz kalmak, doğru alternatifi örgütlü ve güçlü biçimde ortaya koymamak durumunda, sonuçta dolaylı olarak da olsa bu sürece katkıda bulunmuş olma vebali altına gireceğimizi hatırlatarak şöyle devam etti:

"Sistem içi mücadeleye ve sistem içi kurumları ilkesizce kullanmaya daha mesafeli ve ilkeli yaklaşan bu (ülke çapında örgütlü yapılardan bağımsız olarak lokal faaliyet gösteren) İslami öbekler, akîdevî konulardaki hassasiyetleri ve tevhidi ilkelerle ilgili tutumları daha net çevreler olarak tanınmaktadırlar. Bu kesimde yer alan mü’minler de, en kısa zamanda bireyler ve küçük öbekler olmaktan çıkıp, ülke çapında örgütlü bir yapı halinde organize olmalıdırlar. Bu kesim de, güç birliği yaparak, tevhidi ilkelere bağlı, tağuti sistemin, baskıcı ve görece özgürlükçü kanadı da dâhil bütününe karşı Kur’an merkezli ve Resulün (s) öncülüğünde, ilk Kur’an neslinin örnekliğinde ortaya konan mücadele sünnetinin ilkelerini günümüze taşıyarak modelleştirecek bir pratik ortaya koymak üzere bir an önce harekete geçmeli ve topluma neyi, nasıl yapması gerektiğinin örnekliğini sunmalıdır. Teorik tebliğ ve eğitimle sınırlı kalmayan bir şahidliği de, hem bireysel olarak, hem yerel öbekler, hem de ülke çapında kuşatıcı bir yapı halinde ortaya koyarak, ıslah ve inşa sorumluğunu daha yaygın bir biçimde örgütlemelidir. Ondan sonra da, bir süredir ülke çapında örgütlenme çabası içinde olan diğer kanatla ilkeli bir birlikteliğe doğru gidecek sürecin içinde yer almalıdır.

Öteden beri altını çizmeye çalıştığımız, böyle Kur’an ahlakıyla ahlaklanmış ve kuşatıcı bir yapı, bütüncül ve ülke çapında açık İslami kimlik altında örgütlenmiş bir örneklik, cemaat planında şahidlik yapacak vasat ümmet ortaya konmadığı takdirde, toplumun ıslahına vesile olma ve tevhidi istikamette dönüştürüp inşa etme sorumluğumuzu yerine getirme imkanını bulamayız. Hatta, bugünkü konjonktürün etkisiyle sistem içi politikalara endekslenme eğilimine giren kardeşlerimize de örnek olma ve onları da etkili biçimde uyarma sorumluluğumuzu yeterince yerine getirmiş sayılamayız. Çünkü uyarı sadece kal ile (sözle) değil, aynı zamanda hal ile (amellerimizle) yapıldığında anlamlı ve tesirli olabilir. Bu sebeple, onların yanlış yaptıklarının doğrusunu örgütlü yapımız ve istişareye dayalı kolektif irademizle ortaya koyarak onlara örneklik yapabilir ve hayra vesile olabiliriz.

Ne zaman gerçekleşirse gerçekleşsin, mü’min olmamızın temel gereği; birlikte olmak, Allah ipine (Hablullah’a) topluca sarılarak yardımlaşmak ve dayanışmak, sonuçta tevhidi iman ortak paydasında vahdeti gerçekleştirmektir. Yani diğer mü’minlerle birlikte İslam kardeşlik hukuku içinde bütünleşip güç birliği yapmak, insanlara emri bil maruf ve Hakk’ın şahidliğini yapacak vasat ümmeti oluşturmak imani sorumluluğumuzdur. Bunu gerçekleştiremesek bile, ancak bu hali özlemek, istemek ve gerçekleşmesi için iradelerimizi seferber etmek ve bu hal üzere ölmek halinde mazur sayılabilir ve hiç değilse Rabbimize bu özlem ve çabamızı bir mazeret olarak sunma imkânına kavuşabiliriz.”


Pamak, bu önemli sorumlulukları sürekli hatırda tutmak yükümlülüğümüze rağmen, bir başlangıç niteliği taşıyan bu toplantının, tanışmak, kaynaşmak ve kalplerin ısınmasına vesile olacak, kardeşliği pekiştirecek bir ortam oluşturmak dışında hiçbir iddiası olmadığını da kaydederek sözlerini şöyle tamamladı: "Tabii ki sizler gündeminize hakimsiniz: Zamanla bu tür bir araya gelişleri belli periyotlarla sürdürerek kalplerimiz ısınırsa, aramızda kardeşlik hukukumuz pekişirse, birlikte olma, her birimizin irade ve akıllarının bileşkesi olacak kolektif irade ve kolektif iş yapma kabiliyeti, şura bilinci ve yeteneği gelişirse ve fikri-ilkesel mutabakatlara dayalı olarak aramızda güven oluşur, bir duvarın tuğlaları, bir vücudun uzuvları gibi dayanışma bilinci neşvü nema bulursa, o zaman sizler dilerseniz, aramızda bugün başlayan bu tanışma ve kaynaşma ilişkisini daha ileriye taşıma iradesine şüphesiz ki sahipsiniz. Ancak böyle bir gelişme olmasa bile, bu günkü tarzda bir araya geliş dahi, İslami sorumluluklarımız bakımından hiç yoktan daha iyi bir pozisyondur, diye düşünmeliyiz. Şunu da ifade etmek isteriz ki, bu toplantıya çağrılanlar, ülke çapında örgütlü yapılardan bağımsız lokal İslami çalışmalar yapan kardeşlerimiz arsından Ahmed Kalkan kardeşimle benim tanıdıklarımızdan aklımıza gelenler olup, bu tür bir toplantıya katılacak nitelikteki muvahhid yapı ve öbekler, şüphesiz ki buraya çağırdıklarımızdan ibaret değildir. Tabii ki, bundan sonraki toplantılara, sizlerin hatırlatacağınız ve bizim hatırlayacağımız yeni çevre ve öbeklerden kardeşlerimizi de ilave etmemiz mümkün olacaktır."

Açış konuşmasını müteakip, toplantı hakkındaki kanaatlerin de ifade edildiği tanışma amaçlı konuşmalara geçildi. Farklı illerden ve öbeklerden gelen temsilciler kendilerini, yapılarını ve çalışmalarını tanıtan konuşmalar yaptılar. Bu konuşmalarda, düzenlenmiş olan bu toplantının gerekliliği ve önemi de özellikle vurgulandı, hatta bir çok konuşmacı geç kalmış çok hayırlı bir adım olarak niteledi. Birinci oturum ve ikinci oturum arasındaki yaklaşık 3 saat sürede, öğle yemeği ve namazını müteakip, tanışma ve kaynaşmayı ilerletecek serbest görüşmeler yapıldı. Daha sonra, “Ülkede ve bölgede yaşanan değişim ve dönüşüm sürecinde sorumluluklarımız ve Müslümanların tutumları” konusunda görüş alış verişinde bulunuldu. Yaklaşık 20 kişinin söz aldığı bu bölümde, konu hakkında, istifade edilecek değerli fikirler ortaya konuldu. Böylece katılımcıların birbirlerini daha iyi tanımları imkanı da doğmuş oldu. Saat 18.00’den itibaren ikindi namazı ve akşam namazı arasındaki iki saat boyunca yine tanışma ve kaynaşmaya vesile olacak serbest görüşmelere vakit ayrıldı. Akşam yemeğini müteakip kılınan akşam namazından sonra Mevlüt Akbal’ın yaptığı duanın duygusal atmosferinde gerçekleşen kucaklaşma ve vedalaşmalarla, 8 Temmuz 2012 Pazar günü buluşmak üzere toplantı sona erdi.

(İslam ve Hayat)

 

Dini cemaatler neden başarısız oldu?
Gazi et-Tevbe* / TİMETURK tarih 03.05.2012, 05:45 (UTC)
 Dini cemaatler neden başarısız oldu?


Dini cemaatler, halkın önderliği rolünde başarısız oldu. Çünkü devlet sistemi ile ilgili söylem ve vizyonlarını geliştiremedi, Seyyid Kutup ve diğer aydınların konuyla ilgili sundukları tezlerden de yararlanmasını bilmedi.


Muhammed Reşit Rıza "Hilafet" adı altında bir kitap yazıp İslam nizamında devletin önemini, hilafeti kaldırmanın tehlikesini ve geri getirilmesinin zorunluluğunu beyan etti.

Hilafetin kaldırılmasına karşı fiili tepki olarak, 1927’de "Müslüman Gençler" (İhvan-ı Müslimin) cemiyeti kuruldu; 1928’de Hasan El Benna "Müslüman Kardeşler" hareketini kurdu, hareketin en önemli hedefi, İslam devletini kurup Şeriatı uygulamak ve hilafeti geri getirmekti.

İslam devletinin inşasına yönelik bu hedef, Takiyuddin en-Nebhani’nin Filistin’de kurduğu “Hizbu’t Tahrir” (İslami Özgürlük Partisi), Ebu Alâ Mevdudi’nin Pakistan’da kurduğu "İslam Cemaati" ve Said Nursi’nin Türkiye’de kurduğu "Nur" cemaati gibi tesis edilen birçok hareket tarafından devam ettirildi.

Allah’ın hükümlerini tahkim etmek, her Müslüman için – akaid (inanç) seviyesinde - bir vacip ve sorumluluktur,
"Onlar hahamlarını, ruhbanlarını Allah dışında rab edindiler." (Tevbe 31).
“Hıristiyan olan Adiyy bin Hatem et-Tai, boynunda bir haçla Peygamberin yanına girdi. Allah Rasûlü (sav): “Onlar Allah’tan ayrı hahamlarını, râhiblerini rabler edindiler.” ayetini okudu. Adiyy der ki: Ben: Şüphesiz onlar, onlara ibâdet etmediler, dedim. Bunun üzerine Hz. Peygamber ona; “Eve, onlar onlara helâli haram kıldılar, haramı da helâl kıldır. Ve onlar da kendilerine uydu. İşte onların ibâdeti budur” buyurdular. Hz. Peygamber, yasamada haham ve ruhbanlara itaati onlara ibadet olarak görüyor.

"Kralın dininde kardeşini alıkoyamazdı" (Yusuf: 76)
Seyid Kutup bu ayeti de tefsir ederken diyor ki, Yusuf (a.s) Kralın yasalarına göre kardeşini yanında alıkoyup tutamazdı, Yakup Peygamberin şeriatına uyarak tuttu. Ayet yasayı açıkça din olarak adlandırmaktadır.

Humeyni’nin 1979’da İran’da tesis ettiği devlet, genel olarak İslam ülkelerindeki İslami hareketlerin hedeflediği model devlet olabilirdi, ancak İran İslam Cumhuriyetinin kabul ettiği anayasa Caferi Mezhebine dayanması onu bir İslam ümmeti devleti değil Şia devleti konumuna getirdi.

1 – Müslüman Kardeşler (İhvanı Müslümin):
Seyyid Kutup Müslüman Kardeşler hareketine mensup olmasına rağmen, hareket önderliği onun İslam’da devletin gerekliliği hakkında sunduğu ileri adımını benimsemedi, Kutub’un bütün sözlerini kendisine özel görüşler ve onu ilgilendiren içtihatlar olarak algıladı ve kendilerini bağlamadığını savundu. Bununla beraber onun anlaşılamayan görüşleriyle ilgili reddiyeler de yazmayı ihmal etmedi, örneğin cemaatin liderlerinden Hasan el-Hudeybi (Duatu’n la Kuddat / Yargıç Değil Davetçi Olmak) adlı kitabında, bizim sorumluluğumuz insanları İslam’a davet etmektir, dinleri aleyhine hüküm verip haklarında hâkim olmak değildir, diyordu.

2 – Tekfir ve Hicret Cemaati:
Seyid Kutub’un ilerleme tezini uygulama yerine etrafındakilerle birlikte münzevi bir kenara çekilip yalnız yaşamayı tercih etti. Bu hicret, vakıayı tedavi etmekten bir tür kaçış ve uygun çözümleri üretmekten uzaklaşmadır.

3 – El Kaide:
El Kaide (Kaidetu’l Cihad), "Uzak düşman" tezini hedefe aldı yani Amerika’yı. Tabi "Uzak düşman" hedefi, Seyyid Kutub’un sunup özerinde durduğu tezinden faydalanmama ve ümmetin problemlerini çözmek için öncelik vermeme anlamına gelmektedir, hatta bunun tam aksine daha çok dağılma, zarar ve kayıp demektir

Ancak İslami hareket ve uyanışı, özellikle devletin ehemmiyetiyle ilgili söylem ve vizyonunu geliştiremediği ve Seyyid Kutup gibi düşünürlerin bu alanda sunduğu rapordan yararlanmadığı veya anlamadığı için halka liderlik rolünde başarılı olamadı.

Gazi et-Tevbe* / TİMETURK
 

ben tanrı kapital
kapital tarih 18.04.2012, 09:20 (UTC)
 Merhaba,
Ben Kapitalizmim ve kızlarınızı Barbie'lerle büyüttüm, sizden estetik operasyon için para istiyorlarsa bu şaşılacak bir durum değil
Ben Kapitalizmim ve çıkarlarım uğruna üstünüze moda endüstrisini saldım! Sonuç: 17 yaşındaki kızların %78'i dış görünüşlerinden rahatsız.
Ben Kapitalizmim ve bir kadının bir moda dergisini 15 dakika karıştırması kendi vücuduna duyduğu memnuniyetsizliği %50 artırmaya yetiyor!
Ben Kapitalizmim ve işyerlerinde çalışıyor olmak yerine protesto gösterilerine katılan insanlar beni çıldırtıyorlar!
Dünya çapında yükselen anarşi, bu inatçı protestolar da neyin nesi? Yeni Apple ürünlerini beğenmediniz mi?
Ben Kapitalizmim ve bakış açınızı öyle bir değiştirdim ki, hırsız ve elitist bir CEO'nun hayat hikayesi sizin için "azim ve başarı hikayesi".
Ben Kapitalizmim ve ortalama bir insanın günde 5.5 saat TV izlediği bir toplumda alaşağı edilmek gibi bir kaygım yok!
Ben Kapitalizmim ve Steve Jobs tabii ki çok önemli biriydi, ancak %1'inizin ihtiyacı olan makineleri ucuz işçilerle üretmekte çok mahirdi.
Elbette bütün kapitalistler birer "aziz" gibi konuşacaklar, tıpkı Bill Gates gibi, 150 milyon dolarlık 66.000 m2 bir evde yaşayan bir aziz.
İnsan haklarını falan unutup kapitalizme iyice dalın! Fred Shuttlesworth da Steve Jobs gibi dün öldü ama hanginiz onu tanıyorsunuz ki?
Ben Kapitalizmim ve dün en mutlu günlerimden birini yaşadım, bencil bir kapitaliste, gaddar bir patrona aziz muamelesi yapmanız müthişti!
Ben Kapitalizmim ve benim yüzümden ortalık miras kavgaları yüzünden kanlı bıçaklı olmuş akrabalarla dolu.
Ahlakınızı o kadar bozdum ki babanız ölüm döşeğindeyken aklınızdan geçen şey kardeşlerinizle mirası nasıl bölüşeceğiniz!
Hepiniz birer yalancısınız çünkü kendinize istediğiniz şeyi elde edince mutlu olacağınızı söyleyip duruyorsunuz.
Her yıl 20 milyon çocuk açlıktan ölürken siz bir koşu bandının üstünde fazla yediklerinizi eritmek için ter döküyorsunuz!
Ben Kapitalizmim ve benim yüzümden dünyada 600 milyon obez ve 1.4 milyar aç insan var!
Ben Kapitalizmim ve Starbucks için kahve temin eden bir çiftçinin oradan bir bardak kahve satın alabilmesi için 3 gün çalışması gerek!
Ben Kapitalizmim ve Batı dünyasından her yıl 3.5 milyon kişi Uzak Doğu'ya seks turlarına gidip çocuklarla ilişkiye giriyorlar!
Ben Kapitalizmim ve Uzak Doğu'da 6-12 yaş arası kızlar 200$ gibi komik bir miktarla seks kölesi olarak satılıyorlar.
Ben Kapitalizmim ve "serbest piyasa ekonomisi" dünyanın en büyük yalanı.
Ben Kapitalizmim ve Amerikalıların %24'ü eğer milyarder olmaları için gereken bu olsaydı bütün ailelerini reddedebileceklerini söylüyor.
Ben Kapitalizmim ve kadınlara sesleniyorum! Lütfen birer obje haline geldiğinizi aklınıza getirmeden Victoria's Secret'a koşun.
Victoria's Secret ülkelerime Türkiye de ekleniyor, incecik bir parça çamaşıra 80$ verince çok çok mutlu olacağınızı garanti ediyorum!
Ben Kapitalizmim ve bütün zavallı kölelerim yarın akşam Vogue Fashion's Night Out'un tadını çıkaracaklar mı?
Ben Kapitalizmim ve 15 yaşındaki bir çocuğun iPad alabilmek için böbreğini sattığını duyunca zevkten dört köşe oldum!
Ben Kapitalizmim ve Madonna'nın sadece Londra'da 8 evi var, ortalama 600 evsize barınak olabilecek büyüklükte.
Ben Kapitalizmim ve Tayland'da Disney fabrikası için çalışan bir çocuğun Disneyland'e girecek parayı çıkarması için 55 gün çalışması gerek.
Afrika kıtası dünyanın altın rezervlerinin %90'ını elinde bulundurmasına rağmen, dünyada sadece 4 tane Afrikalı milyarder var.
Ben Kapitalizmim ve Afrika kıtasından her sene 8.5 milyar $ değerinde pırlanta çıkıyor, kıtanın açlık sorununu çözmeye yetecek miktar...
Ben Kapitalizmim ve siz pırlantalara bayılırsınız, Hindistan'da 1 milyon kişi günde sadece 1.2 dolar kazanarak o pırlantaları üretirken.
Dünyayı sarışın kadınların güzel olduğuna inandırdım, bu yüzden Asya kıtasında 300 milyon kadın düzenli olarak beyazlatıcı sabun kullanıyor.
Ben Kapitalizmim ve sizin hayatlarına özendiğiniz Hollywood yıldızlarının % 64'ü kokain bağımlısı.
Ben Kapitalizmim ve yılda 20 milyon çocuk açlıktan ölürken siz aynı tişörtü haftada iki kez giymeye utanıyorsunuz.
Ben Kapitalizmim ve siz hangi tanrıdan bahsediyorsunuz, artık farkına varın, taptığınız tek tanrı benim!!!
Ben Kapitalizmim ve siz hangi tanrıdan bahsediyorsunuz, Müslümanlar 5 yıldızlı Kâbe manzaralı otellerinde, "ibadet" ederlerken?
Ben Kapitalizmim ve siz hangi tanrıdan bahsediyorsunuz, Müslümanlar kutsal topraklarına gittiklerinde bile alışverişe koşarken?
Ben Kapitalizmim ve siz hangi tanrıdan bahsediyorsunuz, bütün dünya Hristiyan bayramı Noel'i sırf alışveriş yapıp eğlenmek için "kutlarken"?
ABD'de 7 milyon evsiz insanın olduğundan kimsenin haberi yok çünkü TV'de gördüğünüz Amerikalıların hepsi havuzlu villalarda yaşıyorlar.
Ben Kapitalizmim ve yine başardım! Bütün kadınları dolapları tıka basa dolu olduğu halde giyecek hiçbir şeyleri olmadığına inandırdım.
Dünya nüfusunun %50'si dünya kaynaklarının ve zenginliklerinin %1'ine sahip.
Dünya nüfusunun %1'i dünya kaynaklarının ve zenginliklerinin %50'sine sahip.
Ben Kapitalizmim ve bankacılar benim evlatlarım.
Amerikalıların %85'i ekonomik durumlarını iyileştirebilecekse faşist bir hükümeti seçebileceklerini söylüyor. İşte kapitalin gücü!
Sizi özgür bırakmayan, fikirlerinize sansür vuran, en sonunda polis kurşunuyla öldüren bir devleti kendi elinizle kurmanız ne tuhaf.
Sizin ağzınızı burnunuzu kırıp hapse tıkmaları için bir devlet kuracak parayı, kendi vergilerinizle sağlamanız ne kadar tuhaf.
Amy Winehouse gibi bağımlılara acırken hepinizin birer bağımlı olduğunu unutmanız ne kadar komik, zavallı tüketim bağımlıları!
Ben istediğim kadını elde ederim, biraz altın, biraz pırlanta, biraz şan şöhret, birkaç güzel vaat, tamamdır.

 

anayasa
mars tarih 14.04.2012, 14:13 (UTC)
 

Anayasa yaratan Rabbin işidir.
O’ndan başka ilah asla yoktur.
O, anakitabı-anayasa indirdi.
Anadil, anayasa dili Rabbcadır.
 

Türk Devletleri birleşiyor. Çimento Latince !!!
mars tarih 12.04.2012, 08:14 (UTC)
 
Türk Devletleri birleşiyor. Çimento Latince !!!
Türk devletleri arasında işbirliğini artırmak amacıyla kurulan Türk Konseyi, eğitim, kültür ve bilim alanında önemli kararlara imza atmaya hazırlanıyor. İlk iş Türk devletleri için ortak tarih ders kitabı yazılacak

12 Nisan 2012 Perşembe


Azerbaycan, Kazakistan, Türkiye ve Kırgızistan devlet başkanlarının 2009'da Nahçıvan'da bir araya gelerek kuruluş anlaşmasını imzaladığı örgüt, 4 üyeli yapısıyla 103 milyon nüfusu ve 1 trilyon 287 milyon dolarlık ekonomik büyüklüğü ifade ediyor. Özbekistan ve Türkmenistan'ın da üye olması durumunda, Türk Konseyi'nin nüfus büyüklüğü 140 milyona, ekonomik büyüklüğü 1,5 trilyon dolara ulaşacak. Bütün üyelerin bütçesine yaptığı katkılarla faaliyetlerini sürdüren örgütün genel sekreterliği İstanbul'da bulunuyor.
Konseyin tekerleklerinin yerden kalktığını söyleyen Halil Akıncı'ya göre 10-15 yıllık perspektifte ise dış politikada ortak hareket edebilmek, ekonomik ilişkileri güçlendirmek, komşu ülkeler ve buralarda azınlık durumunda yaşayan Türklerle iyi ilişkiler geliştirmek var.
Genel Sekreter, Türkmenistan'ın Latin alfabesine geçişiyle ilgili 10-15 milyon dolarlık desteği Türkiye'nin verdiğini, okul kitaplarının Türkiye'de basıldığını ifade etti.
Neden Latin alfabesi diye sormak lazım. Latin alfabesine şu milletin parasını yatırmak ne kadar masum? Bunun adı Türk işbirliği diye tanımlanmış ama Latin işbirliğini anımsatıyor. Türk alfabesi becerilemiyorsa, Osmanlının yaptığı gibi Arap alfabesi öne çıkartılabilir. Hatta bu, ilerde daha geniş işbirliklerine kapı aralar. Bölge İslam işbirliği neden olmasın mesela. Bu başarılabilir ve de bölge ve insanlık için çok ciddi katkılar sağlar. Biraz daha tefekkür inşallah…

ANA DİLİMİZ
LATİNCE DEĞİL
RABB CA
 

BU DEVLETLERİN YARGILANMASINI İSTİYORUM!
uhim tarih 10.04.2012, 05:29 (UTC)
 BU DEVLETLERİN YARGILANMASINI İSTİYORUM!

Uluslararası Hak İhlalleri İzleme Merkezi (UHİM) tarafından Taksim Metro Kültür Merkezi’nde 6-7-8 Nisan tarihlerinde gerçekleştirilecek olan ‘Bu Devletlerin Yargılanmasını İstiyorum!’ etkinlikleri bugün başladı. UHİM Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Küçük tarafından yapılan basın açıklamasının ardından, fotoğraf sergisi ve imza kampanyasının açılışı yapılırken, konferanslar dizisi de Aytunç Altındal’ın ‘Demokrasi mi? Yoksa Güç mü?’ başlıklı konferansı ile başladı.

Dünyada barışın teminatı olduğu iddiasındaki Birleşmiş Milletler Teşkilatı (BM), “adalet ve güvenliği, ekonomik kalkınma ve sosyal eşitliği, uluslararasında tüm ülkelere sağlamak” amacıyla 1945 yılında kurulmuştu. Ancak dünya, mutlak veto yetkisine sahip Güvenlik Konseyi Daimi Temsilcileri konumundaki beş ülke, ABD, İngiltere, Fransa, Çin ve Rusya’nın, bugüne kadar sayısız işgal, katliam ve soykırım gerçekleştirdiğine ve bunların hemen hepsini BM, NATO ve Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) gibi bağımsız kurumların desteğiyle sürdürdüğüne şahit oldu.

Bu beş ‘adalet dağıtıcısı’ ve ‘demokrasi aşığı’ devlet, dünyaya ahkâm kesip insan haklarını ihlal ettikleri gerekçesiyle bazı ülkeleri ‘cezalandırırken’; bir taraftan da milyonlarca masum sivilin yaşamını yitirmesine sebep oldukları işgal ve soykırımları gerçekleştiriyorlar.

Öte yandan sürdürdükleri bu işgal, soykırım ve ambargoların yanısıra, kendi politikalarını gerçekleştirebilmek adına devletlerin içişlerine karışıyor, din, dil, etnik köken ve mezhep farklılıklarını körükleyerek çatışma ortamı yaratıyor, ardından bu bölgelere milyarlarca Dolar’lık silah satışı yaparak içsavaşları körüklüyor, Uluslararası Ceza Mahkemesi kanalıyla ülkelerin bölünmesine ve siyasi istikrarsızlıkların derinleşmesine zemin hazırlıyor, küresel finans kurumları eliyle dayattıkları politikalarla ülkeleri ekonomik çıkmazlara sürüklüyor, halkların demokratik tercihlerini hiçe sayarak statükocu işbirlikçileri eliyle darbe yapılmasını sağlıyor ve bütün bu uygulamaları sözkonusu devletlere yardım etmek, oraya demokrasi götürmek, barış ve huzuru sağlamak adına gerçekleştirdiklerini iddia ediyorlar.

Türkiye Cumhuriyeti tarihine baktığımızda, bu uygulamaların sayısız örneği olduğunu rahatlıkla görebiliriz. Başta 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat darbeleri olmak üzere ülke tarihimizdeki belli başlı kırılma noktalarının tamamında sözkonusu devletlerin etkisi göz ardı edilemez.

Bugün ‘Arap Baharı’ olarak tanımlanan karmaşık sürecin de sözkonusu devletlerin kontrolü altında devam ettiği açıktır. Geçtiğimiz yıl Kaddafi’yi yakalamak bahanesiyle Libya’ya giren ve sadece birkaç hafta içinde onbinlerce masum sivili katleden bu devletler, dünyanın en büyük petrol ve doğalgaz üreticilerinden Libya ile milyarlarca Dolar’lık antlaşmalar gerçekleştirdi. Jeopolitik, jeostratejik ve jeoekonomik açıdan dünyanın en önemli bölgesi olan Ortadoğu’daki dengelerin yeniden şekillendiği bu süreç, ‘halk devrimleri’ imajıyla meşrulaştırılmaya çalışılıyor.

İşte sözkonusu devletlerin; barışın, adaletin, güvenliğin teminatı olsun diye (!) kurdukları BM’nin çalışmalarına başladığı 1945 yılından bu yana gerçekleştirdikleri hukuk ve insanlık dışı uygulamalardan bazıları:

1. 1945’te başlayan ve 1.5 milyon insanın öldürüldüğü Cezayir Soykırımı (FRANSA)

2. 20. yüzyılın ortalarına kadar Tunus ve Çad’da devam eden işgal hareketleri (FRANSA)

3. 1950’li yılların başlarından itibaren Tibet’te sürdürülen soykırım ve asimilasyon politikaları (ÇİN)

4. 1955-1973 yılların arasında devam eden ve 3 milyondan fazla insanın ölümüne neden olan Vietnam işgali (ABD)

5. 1979-1989 yılları arasında süren ve 2 milyondan fazla insanın yaşamını yitirmesine sebep olan Afganistan işgali (RUSYA)

6. 1994 yılında Ruanda’da gerçekleşen ve 1 milyondan fazla insanın hayatını kaybettiği soykırım (FRANSA)

7. 1994 yılından bu yana Çeçenistan’da yüzbinlerce insanın ölümüne ve 1 milyona yakın sivilin vatanını terk etmek zorunda kalmasına neden olan soykırım hareketi (RUSYA)

8. 1995 yılında dünyanın gözü önünde işlenen Srebrenica Soykırımı’na göz yumulması (BM, NATO)

9. 2001 yılında başlayan ve hala devam eden Afganistan işgali (ABD, İNGİLTERE)

10. 2003 yılında başlayan ve 1 milyondan fazla masum sivilin ölümüne neden olan Irak işgali (ABD, İNGİLTERE)

11. 20. yüzyılın ortalarından bu yana devam eden ve her yıl yüzlerce sivilin yaşamını yitirmesine sebep olan Doğu Türkistan soykırım ve asimilasyon politikaları (ÇİN)

12. 2011 yılında yaklaşık 50 bin sivilin yaşamını yitirmesine sebep olan Libya işgali (FRANSA, ABD)

13. 11 Eylül sonrası süreçte, savaş ya da terör suçuyla suçlanamadığı halde ‘Yabancı Uyruklu Düşman Savaşçı’ olarak tanımlanarak dünyanın dört bir tarafından getirilen insanlar için bir ölüm kampına çevrilen Guantanamo (ABD)

Bu ve daha başka pek çok işgal, saldırı, katliam ve soykırım hareketiyle bütün dünyayı tehdit eden bu uygulamalar, uluslararası hukuk mercileri, sivil yapılanmalar ve dünya devletleri tarafından sorgulanmalı ve sorumlular yargılanmalıdır. Hepsinden önemlisi, insanlığı uçuruma sürükleyen bu uygulamaların sorumlularının vicdanlarda yargılanması ve cezalandırılmasıdır.

Siz de, yukarıda hukuk ve insanlık dışı uygulamalarından bazıları verilen sözkonusu devletlerin suçlu olduğuna ve sorumluların yargılanmaları, BM, NATO ve UCM’nin yapısının yeniden düzenlenmesi gerektiğine inanıyorsanız; sizleri bu ‘Hesap Sorma Hareketi’ne destek vermeye ve imza kampanyamıza katılmaya davet ediyoruz.

06 Nisan 2012

Uluslararası Hak İhlalleri İzleme Merkezi/İstanbul

 

<- Geri  1  2  3  4 Devam -> 
 
 
  58538 ziyaretçi (96017 klik) kişi burdaydı! marsmedia  
 
MARSMEDIA Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol